Logo

Kendini Sürekli Karşılaştırmak

Kendini Sürekli Karşılaştırmak

Sürekli kendini başkalarıyla kıyaslamak özsaygıyı sessizce yok eder. Karşılaştırma tuzağından çıkmak, gerçek benliğini keşfetmek ve kendinle barışmak için ipuçları.

Kendini Sürekli Karşılaştırmak Özsaygının Sessiz Katili

Türkiye’de bir söz vardır: “İğneyi başkasına, çuvaldızı kendine batır.”

Bu deyiş, görünürde alçakgönüllülüğe ve öz eleştiriye çağrıdır; ama derininde, çocukluğumuzdan beri içimize yerleşmiş bir mesaj vardır: “Sen her zaman biraz eksiksin.”

Belki de bu yüzden, birçoğumuzun iç sesi asla susmaz. Hep bir kıyas, hep bir ölçme biçme, hep bir “yeterince iyi miyim?” telaşı.

Karşılaştırma Tuzağına Neden Düşüyoruz?

Psikodinamik açıdan karşılaştırma, sadece dışsal bir davranış değil, içsel bir düzenleme biçimidir.

Freud’un “üstben” (superego) kavramı burada belirginleşir: içselleştirilmiş ebeveyn sesleri, bizi sürekli daha fazlasını yapmaya, daha iyisini olmaya zorlar.

Türkiye gibi ataerkil toplumlarda bu sesin tonu genellikle otoriterdir: “Bak, amcanın oğlu derece yaptı, sen neden yapamadın?”

Böylece sevgi, koşullu bir forma bürünür; “başarılı olduğunda sevilirsin.”

Bu kültürel miras, çocuklukta sadece notlarla değil, karakterle de kıyaslanarak pekiştirilir.

Anadolu evlerinde sıkça duyulan bir cümledir: “Komşunun kızı ne kadar terbiyeli.”

Kardeş, kuzen, sınıf arkadaşı, komşu çocuğu... Her biri farkında olmadan benlik gelişiminin sessiz tanıkları değil, rakiplerine dönüşür.

Bu karşılaştırmalar, bireyin içinde kronik bir yetersizlik duygusu yaratır.

Ve kişi büyüdüğünde, artık kimseyle değil, kendi içindeki hayaletlerle yarışır.

Ataerkil Yetiştirilme Tarzı ve Kuşaklararası Etkiler

Ataerkil kültür, karşılaştırmayı disiplinin bir aracı olarak kullanır.

Erkek çocuklar “ailenin gururu”, kız çocuklar “ailenin itibarı” olur.

Sevgi çoğu zaman bir “ödül”dür; hatasızlık ise tek kabul gören kimliktir.

X kuşağı (1965–1980), bu karşılaştırmanın en sert hâlini yaşadı. Aileler savaş sonrası yokluktan gelmişti; başarı, hayatta kalmanın garantisiydi. “Aman oğlum memur olsun, karnı doysun.”

Y kuşağı (1980–1995) bu yükü devraldı ama bir farkla: artık başarısızlık sadece ekonomik değil, duygusal bir suçtu. “Bak, herkes evleniyor, sen neden yalnızsın?”

Z kuşağı (1995–2010) ve Alfa kuşağı ise kıyaslamayı dijital biçimde yaşıyor.

Artık karşılaştırma sadece aile içinde değil, ekranlarda, filtrelenmiş hayatların arasında yapılıyor.

Her “beğeni”, bir puanlama sistemine dönüşmüş durumda.

İçsel ebeveyn sesine şimdi bir de sosyal medya algoritması eklendi.

Sosyal Medyada Kıyaslamanın Etkileri

Instagram’daki bir tatil fotoğrafı, LinkedIn’deki bir başarı paylaşımı ya da TikTok’taki kusursuz yaşam videoları…

Hepsi birer ayna gibi: bizi kendimize yabancılaştıran dijital aynalar.

Winnicott’un “sahte benlik” kavramı, tam da burada anlam kazanır.

Birçok insan, sanal ortamda inşa ettiği benlik imajına yetişemez.

Oysa sahte benlik dışarıdan mükemmel görünürken, içeride bir boşluk büyür.

Bu boşluk, özsaygının erozyonudur.

Psikoterapi odasında sıkça duyduğum cümleler hep benzer:

“Benim yaşıtlarım çok ilerledi, ben hâlâ yerimde sayıyorum.”

“Onun hayatı ne kadar düzenli, benimki karmakarışık.”

“Ben neden onlar kadar mutlu değilim?”

Bu karşılaştırmaların hepsi, bir zamanlar dışarıdan gelen seslerin içeri yerleşmiş yankılarıdır.

Özsaygı Kaybının Günlük Hayata Yansımaları

Özsaygı kaybı sessiz ilerler. Dışarıdan kimse fark etmez ama içeride kişi, kendine güvenini ve yaşam enerjisini yavaş yavaş yitirir.

Kıyaslama arttıkça öz-değer azalır; çünkü kişi kendi özgün yolunu değil, başkalarının çizdiği rotayı izler.

Psikodinamik açıdan bu, “gerçek benlikten kopma”dır.

Artık kişi “ne istiyorum?” yerine “benden ne bekleniyor?” diye yaşamaya başlar.

Bu durumun sonuçları sadece duygusal değil, bedenseldir de: kronik yorgunluk, uykusuzluk, anksiyete, depresyon.

Beden, zihnin sürekli yargılanma hâlinden yorulur.

Ve en trajik tarafı, bu kıyas döngüsünün kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır.

Karşılaştırma Yerine Sağlıklı İlham Almak

Karşılaştırma, insan doğasında vardır ama yönü fark yaratır.

Yıkıcı kıyas, seni küçültür; ilham veren kıyas, seni geliştirir.

Başkalarına bakmak, eksikliğini değil, olasılığını hatırlatmalıdır.

Adorno’nun dediği gibi, “kendini başkasıyla karşılaştırmak, kendi müziğini susturmaktır.”

Kendi müziğini duymak için sessizliğe ihtiyacın var.

Belki o zaman fark edersin:

Senin ritmin, onlarınkinden farklı olduğu için değerlidir.

Senin melodin, benzersiz olduğu için duyulmaya değerdir.

Kıyasın Yerine Kendine Bakmak

Türkiye’de çocukluktan itibaren içimize kazınan bir ses var: “Bak, o senden daha iyi yaptı.”

Ama belki de artık başka bir sesi duymanın zamanı geldi: “Sen, sensin.”

İğneyi başkasına değil, çuvaldızı kendine batırmak elbette değerlidir — ama bu, kendini yaralamak için değil, kendini anlamak içindir.

Gerçek özsaygı, başkalarından üstün olmaktan değil, kendinle barışmaktan doğar.

Ve belki de kıyasın yerine merak koyduğumuzda, şunu fark ederiz:

Hayat bir yarış değil, bir keşiftir.

Ve en büyük keşif, kendini başkalarının aynasında değil, kendi gözlerinde görebilmektir.

Sıkça Sorulan Sorular

Sürekli kendimi başkalarıyla kıyaslıyorum. Bu normal mi?

Evet, karşılaştırma insan doğasının bir parçasıdır. Ancak sürekli ve olumsuz kıyaslar özsaygıyı zedeler. Önemli olan, karşılaştırmayı motivasyon ve ilham için kullanabilmektir.

Kendimi kıyaslamayı nasıl bırakabilirim?

Odak noktanı dışarıdan içeriye taşıyarak: kendi gelişimini, hedeflerini ve değerlerini belirlemek; sosyal medya kullanımını düzenlemek ve “gerçek benlik” ihtiyaçlarını duymaya çalışmak yardımcı olur.

Ailem beni hep kıyasladı, bunun etkisini nasıl aşabilirim?

İçselleştirdiğin eleştirel sesleri fark etmek ve yeniden tanımlamak gerekir. Terapi, öz-şefkat çalışmaları ve olumlu iç konuşmalar bu süreci destekler.

Sosyal medya kıyaslamasını azaltmak için ne yapabilirim?

Filtrelenmiş içeriklerin “gerçek hayat” olmadığını hatırlamak, kullanım süresini sınırlamak, seni iyi hissettiren hesapları takip etmek ve gerekirse dijital detoks yapmak etkili olabilir.

Özsaygımı nasıl güçlendirebilirim?

Kendi başarılarını takdir etmek, küçük hedefler belirlemek, kendini olduğu gibi kabul etmek ve değerlerinin farkında olmak özsaygıyı besleyen temel adımlardır.