Logo

Kendim Olmak Ne Zaman Başlar?

Kendim Olmak Ne Zaman Başlar?

“Kendim olmak ne zaman başlar?” sorusuna psikolojik ve kültürel açıdan bakan bu yazı, benlik arayışı, toplumsal baskılar ve özgün seçimlerin önemini ele alıyor.

İnsan kendisi olmaya ne zaman başlar? Doğduğu anda mı, ilk ismini söylediğinde mi, yoksa ilk kez ailesinin beklentilerine ters bir karar verdiğinde mi?

Bu sorunun yanıtı ne biyolojik bir anda, ne de toplumsal bir törende gizlidir. “Kendim olmak” bir zaman dilimi değil, bir uyanış sürecidir.

Ve bu uyanış çoğu kez sancılıdır — çünkü kendilik, önce kaybolarak, sonra hatırlayarak bulunur.

Çocukluktan Yetişkinliğe “Kendini Bulma” Süreci

Psikodinamik açıdan insan benliği, doğumdan itibaren çevresiyle kurduğu ilişkilerde şekillenir. Winnicott, “yeterince iyi anne” kavramıyla çocuğun benlik duygusunun, annenin onu “yansıtma biçimiyle” geliştiğini söyler.

Bir çocuk, ancak duyguları görüldüğünde, hissedildiğinde “var” olduğunu hisseder.

Ama çoğu kültürde, özellikle Türkiye gibi duygusal ifadeye mesafeli toplumlarda, çocuk “iyi” ya da “uslu” olduğunda takdir edilir.

Böylece çocuk, kendi duygularını değil, ebeveyninin beklentilerini rehber edinir.

Bir noktadan sonra “ben” değil, “benden beklenen” yaşamaya başlar.

Yetişkinliğe geldiğinde bu kalıp artık içselleşmiştir: “Doğru olan nedir?” sorusu, “Ben ne hissediyorum?” sorusunun yerini alır.

Sonra kişi 35 yaşında bir gün aynaya bakar ve sorar: “Bu hayat gerçekten benim mi?”

Toplumun Şekillendirdiği Kişilik mi, Gerçek Ben mi?

Toplum, kişilikleri şekillendirmekte ustadır. Bizde bu şekillendirme çoğu zaman “uyum” adı altında yapılır.

“Komşuya ayıp olmasın”, “Akrabalar ne der?”, “Erkek dediğin…”, “Kız kısmı şöyle olur.”

Bu cümleler sadece davranışları değil, benlik sınırlarını da belirler.

Freud’un süperego (üstben) kavramı tam da bu toplumsal sesin içselleştirilmiş hâlidir.

Yani dış otorite içselleşir, artık dışarıdan biri bizi denetlemese bile biz kendimizi denetleriz.

Bu kültürel sistemin içinde “kendin olmak”, çoğu zaman “sorun çıkarmak”la eş tutulur.

Bu yüzden birçok insan sessizce rol yapar. “Gerçek benlik” ise, tıpkı derinlerde saklanan bir yeraltı nehri gibi, gizlice akmaya devam eder.

Varoluşçu filozof Martin Heidegger, insanın çoğunlukla “das Man” içinde yaşadığını söyler — yani “herkes gibi.”

Bu “herkeslik” içinde birey kendi sesini kaybeder. Türkiye’de de bu kayıp hali çok tanıdıktır: Aynı apartmanda, aynı fikirde, aynı haberle, aynı korkuyla yaşayan insanlar topluluğu.

Gerçek benlik sessizliğe gömülür; yerine “topluma uygun” bir kişilik geçer.

Kendilik Algısının Psikolojideki Önemi

Psikolojide “kendilik” sadece kim olduğumuz değil, kendimizi nasıl deneyimlediğimizdir.

Carl Rogers’a göre sağlıklı bir benlik, “kendilik imgesi” ile “gerçek deneyim” arasındaki fark azaldığında oluşur.

Yani insan, olduğu kişiyle, olmak istediği kişi arasında büyük bir uçurum yaşamıyorsa, kendilik bütünlüğü içindedir.

Ama çoğumuzun iç dünyasında bu iki alan birbirine zıt kutuplardır.

Görünür benlik, kabul görmek için düzenlenmiştir; gizli benlik ise bastırılmıştır.

Bu nedenle birçok insan kendi duygularını tanımakta zorlanır: “Ne hissediyorum, bilmiyorum.”

Aslında biliyordur ama o duyguyu yaşamaya “izni” yoktur.

Kendilik algısının zayıf olduğu bireyler, çoğu zaman dışarıdan onayla var olur.

Beğenilmek, takdir edilmek, sevilmek onlar için “varlık kanıtıdır.”

Oysa sağlam bir benlik, onay aramaz; çünkü zaten kendini onaylamayı öğrenmiştir.

Kendi Değerleriyle Yaşamanın Getirileri

Kendin olmak, başkalarına karşı çıkmak değil, kendine sadık kalmaktır.

Bu sadakat, ahlaki bir yükümlülükten çok, varoluşsal bir gerekliliktir.

Bir insan kendi değerleriyle yaşadığında, yaşam bir çelişkiler yığını olmaktan çıkar.

Kendi değerlerine ihanet eden kişi, eninde sonunda içsel bir huzursuzluk yaşar.

Sartre, “İnsanın özü, kendi seçimlerinde ortaya çıkar,” der.

Kendi seçimlerini başkalarının beklentilerine göre yapan bir insan, kendi özünü başkasına devretmiş olur.

Türkiye’de bu durum sık görülür: “Ailem istiyor diye o bölümü seçtim,” “Eşim istemiyor diye işten ayrıldım,” “Elalem ne der diye taşınamadım.”

Her “başkası için” alınan karar, kendilikten bir parça eksiltir.

Oysa kendi değerleriyle yaşamak, küçük bir isyan değil, sessiz bir özgürlüktür.

Kendini başkalarının aynasında değil, kendi iç aynasında görmeye başladığında, yaşam daha bütün bir hal alır.

“Kendim Olmak” İçin Pratik Adımlar

  1. Dur ve fark et: Hangi davranışın gerçekten sana ait, hangisi sadece “alışkanlık”?
  2. Kendine sor: “Bu kararı ben mi istiyorum, yoksa birini mutlu etmek için mi alıyorum?”
  3. Korkunu tanı: Gerçek benliğe yaklaşmanın önündeki en büyük engel, dışlanma korkusudur.
  4. Küçük sadakatler: Her gün bir küçük davranışını bile kendi değerine göre seç.
  5. Terapi veya yazı: Kendilik keşfi, kelimelerle başlar. Yazmak, içsel sesin yankısını büyütür.

Kendin Olmanın Sessiz Cesareti

“Kendim olmak” büyük bir eylem gibi görünür ama çoğu zaman küçük farkındalıkların toplamıdır.

Çocukken “ayıp olur” denilen, ergenlikte “fazla sorgulayıcı” bulunan, yetişkinlikte “fazla bireysel” diye eleştirilen o iç ses, aslında varoluşumuzun çekirdeğidir.

Kierkegaard, “Birey olmak, kalabalığın içinde Tanrı’nın huzurunda tek başına durabilmektir” der.

Belki “kendim olmak” da budur: yalnız kalma riskine rağmen iç sesine sadık kalmak.

Türkiye gibi kolektif yapının hâlâ baskın olduğu bir ülkede, kendin olmak lüks değil, ruhsal bir direniştir.

Sık Sorulan Sorular (SSS)

1. “Kendim olmak” tam olarak ne demektir?

Kendim olmak; başkalarının beklentilerinden bağımsız olarak, kendi değerleri, duyguları ve seçimleri doğrultusunda yaşamaktır. Dış onaydan çok içsel onayı temel almaktır.

2. İnsan kendini bulmaya ne zaman başlar?

Bu süreç herkeste farklıdır. Genellikle ergenlikte başlar, yetişkinlikte sorgulamalarla derinleşir. Tek bir an değil; farkındalıklarla ilerleyen bir uyanış sürecidir.

3. “Ben kimim?” sorusunu sormak neden bu kadar zor?

Çünkü yıllar boyunca içselleştirdiğimiz toplumsal beklentiler, gerçek duygularımızın üzerine perde çeker. Kendimize sorduğumuz her soru, bu perdeleri aralamayı gerektirir ve bu çoğu zaman sancılıdır.

4. Kendini bulmak için terapi şart mıdır?

Şart değildir ancak çok destekleyici olabilir. Terapi, kişinin duygularını fark etmesini, bastırılmış yönleriyle yüzleşmesini ve sağlıklı benlik sınırları kurmasını kolaylaştırır.

5. Başkalarını kırmadan kendim olabilir miyim?

Evet, ama herkesin memnun kalması mümkün değildir. Kendin olmak, saldırganlık değil; sınırlarının farkında olarak yaşamak demektir. Sessiz bir özgürlük ve içsel bir saygıdır.