Tanrı ve Özgürlük Üzerine
Tanrı var mı? Tanrı özgürlük ister mi? Tanrıyı kim yarattı? Tanrı kime hizmet ediyor? Tanrı mutlak iyi mi?
Loş ışıklı bir oda, duvarlarında eski kitaplarla dolu raflar ve ortada ağır bir masa. Masanın etrafında, tarihin ve felsefenin büyük düşünürleri bir araya gelmiş. Konuşulan konu ise, insanlığın en eski ve en derin soruları: Tanrı var mı? Tanrı özgürlük ister mi? Tanrıyı kim yarattı? Tanrı kime hizmet ediyor? Tanrı mutlak iyi mi?
Kant: "Tanrı'nın varlığı, saf aklın sınırlarını aşar. 'Saf Aklın Eleştirisi' adlı eserimde belirttiğim gibi, Tanrı'nın varlığı ne kanıtlanabilir ne de çürütülebilir. Ancak ahlak yasasının içimizdeki varlığı, Tanrı'nın varlığının bir göstergesidir. Tanrı, ahlakın ve özgürlüğün temel taşıdır."
Hegel: "Tanrı, diyalektik sürecin en yüksek aşamasıdır. 'Tinin Fenomenolojisi'nde belirttiğim gibi, Tanrı, mutlak ruhun kendini gerçekleştirmesidir. Tanrı'nın özgürlüğü, tinin özgürlüğüdür. Tarih, Tanrı'nın kendini gerçekleştirme sürecidir ve biz bu sürecin birer parçasıyız."
Spinoza: "Tanrı, doğanın kendisidir. 'Ethica' adlı eserimde belirttiğim gibi, Tanrı ve doğa aynı şeydir; Deus sive Natura. Tanrı, her şeyin içindedir ve her şey Tanrı'dan ibarettir. Bu anlamda, Tanrı özgürdür çünkü doğa özgürdür. Ancak bu özgürlük, insanların anladığı anlamda bir özgürlük değildir; zorunlulukla iç içedir."
Hasan Sabbah: "Benim için Tanrı, inancın ve iradenin bir sembolüdür. Alamut Kalesi'nde yürüttüğüm mücadelede, Tanrı'yı ve onun özgürlüğünü anlamak, insanları özgürleştirmek için bir araçtı. Tanrı, insanın özgürlüğü için bir motivasyon kaynağı olabilir, ancak bu özgürlüğü sağlamak için mücadele ve fedakarlık gereklidir."
Augustinus: "Tanrı, mutlak iyiliğin kaynağıdır. 'Tanrı Devleti' adlı eserimde belirttiğim gibi, Tanrı, tüm varlıkların yaratıcısıdır ve mutlak iyidir. İnsanların çektiği acılar, Tanrı'nın mutlak iyiliğine zarar vermez; aksine, bu acılar, insanın Tanrı'ya daha yakın olmasına vesile olur. Tanrı, aynı zamanda mutlak özgürlüktür, çünkü onun iradesi sınırsızdır."
Enlil: "Ben, Sümerlerin en büyük tanrılarından biriyim. İnsanlara yağmur ve bereket getirdim, aynı zamanda fırtınalar ve felaketler de getirdim. Tanrı'nın iyiliği ve kötülüğü, insanların anlayışının ötesindedir. Tanrı, her şeyin üzerinde bir güçtür ve bu güç, insanların kavrayamayacağı bir şekilde işler. Özgürlük, tanrılar için anlamlı bir kavram değildir, çünkü biz zaten her şeyin üzerindeyiz."
Kant: "Ancak, Tanrı'nın mutlak iyiliği ve özgürlüğü, insanın özgürlüğünü nasıl etkiler? Ahlak yasasının içimizdeki varlığı, bizim özgürlüğümüzü Tanrı'ya bağlar. Peki ya biz, bu özgürlüğü nasıl anlarız?"
Hegel: "Tanrı'nın özgürlüğü, tinin özgürlüğüdür dedik. Bu, bireysel özgürlükten çok daha geniş bir kavramdır. İnsanlık tarihi boyunca, tin kendini gerçekleştirir ve bu süreçte bireyler özgürlüklerini bulurlar. Tanrı'nın özgürlüğü, insanlığın kolektif özgürlüğüdür."
Spinoza: "Özgürlük, zorunlulukla iç içedir. Tanrı, doğanın kendisidir ve doğanın yasaları değiştirilemez. Bu yasalar, Tanrı'nın iradesinin bir yansımasıdır. Bizim özgürlüğümüz, bu yasaları anlama ve onlarla uyum içinde yaşama kapasitemizde yatar."
Hasan Sabbah: "Özgürlük, iradenin gücüdür. Tanrı'nın özgürlüğü, insanın iradesini özgürleştirme potansiyelidir. Bu potansiyel, eylem ve inançla gerçekleştirilir. Bizim görevimiz, bu potansiyeli ortaya çıkarmak ve özgürlüğü kazanmak için mücadele etmektir."
Augustinus: "Tanrı, mutlak iyilik ve özgürlüktür. İnsanlar, Tanrı'ya olan inançları ve bağlılıklarıyla bu özgürlüğe erişebilirler. Bu, dünyevi özgürlüklerden farklıdır; ruhun özgürlüğüdür. Tanrı, insan ruhunun nihai özgürlüğünü sağlar."
Enlil: "Biz tanrılar, insanların kavrayışının ötesindeyiz. İyilik ve kötülük, özgürlük ve zorunluluk, bizim için geçerli kavramlar değildir. Bizim varlığımız, evrenin düzeninin bir parçasıdır ve bu düzen, insanların anlayışının ötesindedir."
Birden kapı açılır ve odaya yabancı biri girer. Masadakiler bu yabancıyı tanımaz, ama yabancı, masadakilerin her birinin yaşamını en ince ayrıntısına kadar bilen biri gibi konuşmaya başlar. Adeta onları izleyen bir Tanrı gibidir.
Yabancı: "Sizler de hoş geldiniz, büyük düşünürler. Sizlerin her birini yakından tanıyorum ve hayatlarınızla ilgili bazı paradoksları tartışmak istiyorum."
Kant: "Paradokslar mı? Açıklayın, ne demek istiyorsunuz?"
Yabancı:
"Kant, ahlak yasasının içimizdeki varlığına inanırsın. Ancak yaşamında, özgürlüğün ve ahlakın sınırlarını zorladığın anlar oldu. Prusya Kralı'nın sansürüne boyun eğdiğinde, ahlak yasasına sadık kalabildin mi? Kendi felsefi özgürlüğünden ödün verdin."
Hegel: "Tanrı'nın diyalektik sürecin bir parçası olduğunu savunursun, Hegel. Ancak senin yaşadığın dünyada, kendi fikirlerinle çeliştiğin anlar oldu. Berlin Üniversitesi'nde çalışırken, Napolyon'a hayranlığın seni özgürlüğün gerçek anlamını sorgulamaktan alıkoydu. Napolyon'un tiranlığı karşısında, tinin özgürlüğünü nasıl savunabildin? Ayrıca, öğrencilerin arasında çıkan çatışmalarda tarafsız kalamaman, diyalektik sürecin ne kadar tarafsız olduğunu sorgulatmaz mı?"
Spinoza: "Spinoza, sen Tanrı ve doğanın bir ve aynı olduğunu söylersin. Ancak, Yahudi cemaatinden aforoz edildiğinde, doğanın yasalarına ve Tanrı'nın iradesine olan inancın seni yalnızlığa sürükledi. Yaşadığın ekonomik zorluklar ve toplumdan dışlanma, Tanrı'nın doğanın kendisi olduğuna dair inancını gerçekten pekiştirdi mi? Hayatın boyunca maruz kaldığın baskılar, özgürlüğün ne kadar gerçek olduğunu gösterir mi? Yaşamı bir saat sarkıcına benzeterek sarkıç ızdıraptan sıkıntıya giden bir yol olarak görüyorsun. Izdırabı kendinde olmayana arzu olarak, sıkıntıyı arzuyu elde ettikten sonra arzunun kalmaması… Bu cümle aslında senin yaşamını özetlemiyor mu? Peki sen kendi yaşamından felsefeye bir pencere açıyorsan, Tanrı senin yaşamının neresinde?"
Hasan Sabbah: "Hasan Sabbah, sen Alamut Kalesi'nde özgürlüğü ve iradeyi savundun. Ancak bu özgürlük, başkalarının iradesini manipüle etmekle elde edildi. Fedailerin, senin inancın uğruna hayatlarını feda ederken, onların özgürlüğünü gerçekten savunduğunu söyleyebilir misin? Alamut'taki ihanetler ve suikastlar, özgürlüğün gerçekten ne anlama geldiğini sorgulatmaz mı? Ayrıca, sonunda kendi kalende yalnız ve kuşatılmış bir şekilde ölmen, inandığın ideallerin ne kadar sürdürülebilir olduğunu sorgulatmaz mı?"
Augustinus: "Augustinus, sen Tanrı'nın mutlak iyiliğine inanırsın ve bu iyilikle dünyadaki kötülüğün nasıl bağdaştığını açıklamaya çalışırsın. Ancak gençliğinde, ahlaki zorluklar ve manevi arayışlar arasında sıkışıp kaldın. Manicilikten Hristiyanlığa geçişin, seni nasıl etkiledi? Kötülüğün varlığı, senin Tanrı'nın mutlak iyiliğine olan inancını nasıl etkiledi? Bu paradoksu çözmeye çalışırken yaşadığın içsel çatışmalar, gerçekten bir çözüm bulmanı sağladı mı?"
Enlil: "Enlil, sen Sümerlerin en büyük tanrısısın. İnsanlara hem iyilik hem de felaket getirdin. Büyük tufanı başlatarak insanlığı yok etmeye çalıştın. Bu, senin mutlak iyilik anlayışınla nasıl örtüşüyor? Tanrı olarak, senin özgürlüğün gerçekten var mı, yoksa sen de kozmik düzenin bir parçası mısın?"
Yabancı, her bir düşünürün yüzüne bakarak konuşmasını tamamladı ve bilgelerin savunmalarını duymak için pür dikkat onları dinlemeye başladı.
Kant: "Kendi özgürlüğümden ödün verdiğimi kabul ediyorum. Ancak bu, ahlak yasasına olan inancımı zayıflatmaz. İnsanlar, özgürlük ve zorunluluk arasında denge kurmak zorundadır."
Hegel: "Napolyon'a duyduğum hayranlık, tinin kendini gerçekleştirme sürecinin bir parçasıydı. İnsanlık tarihindeki her figür, bu sürecin bir parçasıdır. Özgürlük, tinin kendini gerçekleştirmesidir. Öğrencilerim arasında çıkan çatışmalar, diyalektik sürecin zorluklarını yansıtır."
Spinoza: "Aforoz edilmem, benim Tanrı'ya ve doğaya olan inancımı sarsmadı. Aksine, bu yalnızlık bana gerçek özgürlüğü ve doğanın yasalarını daha derinlemesine anlamamı sağladı. Ekonomik zorluklar ve toplumdan dışlanma, benim için zorlayıcıydı ama inancımı pekiştirdi."
Hasan Sabbah: "Fedailerimin iradesini manipüle ettiğimi kabul etmiyorum. Onlar, kendi özgür iradeleriyle bana katıldılar. Benim görevim, onlara Tanrı'ya olan inançlarını ve özgürlüklerini bulmaları için rehberlik etmekti. Alamut'taki ihanetler, insanların zayıflıklarını gösterir. Kendi ölümüm, ideallerimin sürdürülebilirliği hakkında derin düşünceler uyandırır, evet."
Augustinus: "Gençliğimdeki ahlaki zorluklar ve manevi arayışlar, benim Tanrı'ya dönüş yolculuğumun bir parçasıydı. Kötülüğün varlığı üzerine düşünmek, benim için hep zorlu bir süreç oldu. Tanrı'nın mutlak iyiliği ve kötülüğün varlığı arasındaki paradoksu anlamak, benim için derin bir içsel çatışmaydı."
Enlil: "Ben, kozmik düzenin bir parçasıyım. İyilik ve kötülük, insan kavrayışının ötesindedir. Büyük tufanı başlatmam, insanlığı temizlemek ve düzeni sağlamak içindi. Bu, kozmik dengeyi korumanın bir yoluydu."
Yabancı (son eleştiri): "Ancak sizler, bilge düşünürler, kendi felsefelerinizde büyük çelişkilerle yüzleşiyorsunuz. Hepinizin felsefi sistemlerinde insan doğasına ve özgürlüğüne dair derin iç görüler var, ancak yaşamlarınızda bu ilkeleri ne kadar gerçekleştirebildiniz? Bu soruların yanıtları, sizin felsefi öğretilerinizin tutarlılığını ve insanlığa rehber olma kapasitesini belirleyecektir."
Yabancı konuşmasını bitirir ve odada derin bir sessizlik oluşur. Her bir düşünür, kendi iç hesaplaşmalarını yaparken, insanlığın en derin sorularının yanıtlarını aramaya devam eder. Bu sorgulamalar, felsefenin ve insan düşüncesinin sonsuz yolculuğunun bir parçası olarak kalır.
Soner Koşan
İlişkili İçerikler
Kaygı bozukluğu nedir?
Podcasti Dinleyin